top of page

Hayatın Amaçsız Olmadığı Bir Gerçektir

 Dünyanın bir oyun ve eğlence olsun diye yaratılmadığı,
► Hayatın anlamı, amacı ve nasıl yaşanması gerektiği,
► İnsanın sonunda Allah’a döndürüleceği,
► Allah’ın insanlardan hangisinin daha güzel iş yapacağını denemek için hayatı ve ölümü yarattığı,
► Dünya hayatının sonsuz hayata göre çok kısa olduğu ve hayatın buna göre yaşanması gerektiği,
► insanların ve cinlerin ancak Allah’a kulluk ve ibadet etmeleri için yaratıldığı ifade edilerek dünya hayatı amaçlandırılmıştır.

           

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Yüce Allah evrende canlı ve cansız pek çok varlık yaratmıştır. Güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, dağlar, bayırlar, ormanlar, bitkiler, hayvanlar bunlardan bazılarıdır. Sahip olduğu üstün özellikleriyle insan diğer varlıklardan ayrıcalıklı ve üstün bir konuma sahiptir. Çünkü o akıllı, düşünen bir varlıktır ve özgür iradeye sahiptir. Bu nedenle de insan, hayatın amacını sorgular."Dünya hayatının amacı nedir? Binlerce varlığın bir yaratılma gayesi var mıdır? Çevremizde gördüğümüz dağlar,bitkiler,irili ufaklı hayvanlar,denizler,nehirler boş yere mi yaratılmıştır?" gibi soruların cevabını öğrenmek ister.


          

       

 

 

 

       

 

 

 

         Yapılan bilimsel araştırmalar ve çalışmlar sonucunda evrende mükemmel bir düzenin var olduğunu ortaya koymuştur. Evrendeki her şey bu düzenin bir parçasıdır. Doğadaki en küçük canlının dahi bir işlevi vardır. Hiçbir şey boş yere yaratılmamıştır. Bunula ilgili bir ayette şöyle buyurulmuştur: "Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık..." İnsanın yaratılış amacıyla ilgili olarak Kur'an'da "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." ifadesi yer alır. İnsan bunun bilincinde olmalı, yüce yaratıcısına inanıp ibadet etmeli, onun emir ve yasaklarına uymalıdır. Verdiği nimetler için ona şükretmelidir. Yüce Allah'ın hoşnut olacağı iyi, güzel iş ve davranışlarda bulunmalıdır. Dünyadayken yaptığı iyi ve kötü davranışların ahirette karşılığını göreceğini bilmelidir. Bununla ilgili olarak da bir ayette şöyle buyrulur: "O hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır."


           İnsan, dünya hayatının bir amacı olduğunu bilmeli, Yüce Allah'ın rızasına uygun bir yaşam sürmeye özen göstermelidir. Kendisine, topluma ve yaratıcısına karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Namazını kılmalı, orucunu tutmalı, zenginse malının zekatını vermeli, kurban kesmeli ve salih ameller işlemeye önem vermelidir. Böyle davrananları Yüce Allah'ın ahirette ödüllendireceğini bilmelidir.

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

       

 

,

 

 

 

 

 

 

               İnsan akıllı, düşünen ve bilen bir varlıktır. Yaratılışından getirdiği anlama, bilme, merak etme duygusu gereği olarak kendi kendine bazı sorular sormuş ve bunların cevabını aramıştır. Bunların başında gelen ve insanı en çok düşündüren sorulardan bazıları şunlardır:

“Nereden geldik, nereye gideceğiz? 
“Bu dünya bir gün yok olacak mıdır? 
“Öldükten sonra yeni bir hayat var mıdır? 
“Ruh ölümsüz müdür?

Gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimler bu soruların cevabını veremez. Bu soruların cevabını ancak din verir. Çünkü hayatı anlamlandırma isteğinin engellenmesi durumunda insan var oluş boşluğuna düşer. Birey hiçlik ve yoklukla yüz yüze gelir. Bu durum can sıkıntısı ve var oluş kaygısı şeklinde kendini gösterir. Böyle bir insan, hayatında hedef ve gayesinden uzak olarak yaşar.

Dinimizin temel kaynağı olan Kur’an “Bizim Allah’tan geldiğimizi ve Allah’a döneceğimizi (Bakara suresi, ayet 185) bildirerek, ahiret hayatının var olduğunu haber veriyor. 
İnsan başıboş, amaçsız yaratılmamıştır. Yüce Allah Kur’an’da: ““Allah, ölümü ve hayatı, hanginizin daha güzel davranışlarda bulunacağını imtihan etmek için yarattı” (Mülk suresi, ayet 2) buyurarak hayatın amacını açıklamaktadır. Başka bir ayette de insanın bu amacı unutmadan yaşaması gerektiğini “İnsan başı boş bırakılacağını mı sanıyor”(Kıyame 36) ayetiyle hatırlatmaktadır. 

Ahiret inancı insana, öldükten sonra ne olacağını bildirerek, onu belirsizlikten gelecek endişesinden kurtarır. Ruhsal yönden büyük bir rahatlama içinde olmasını sağlar. Nasıl ve niçin yaşaması gerektiğini bildirerek, hayatını anlam kazandırır. 

 

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        "Şu kesindir ki biz resullerimizi apaçık delillerle gönderdik. Resullerle birlikte kitabı ve mizanı indirdik ve mahiyetinde demiri de indirdik. Ki insanlar kullansınlar ve Allah kimin dinine ve peygamberlerine destek verip yardım edeceğini bilip ortaya çıkarsın." (Hadid sûresi, âyet 25)


   İnsanoğlu, yeryüzüne, öylesi gezsin, dolaşsın, yesin, içsin, hayatı yaşasın, gam alsın, neş'e duysun, zevkü-sefa yapsın, dünyayı istediği şekilde kullansın diye gönderilmiş bir varlık değildir.


   İnsan gayeli bir varlıktır!.. Dünyada yaşadığı süre içerisinde, her alanda, her yerde büyük işler, ideal proğramlar yapsın, dünyayı dizayn etsin, diğer varlıkları, yaratılmışları, hayvanları, okyanusları, denizleri, göğü, yeryüzünü, kurdu, kuşu, gölü, ovayı yönetsin, hizmetinde kullansın ve son olarak da, işin başında ve sonunda Allah'a ubudiyette bulunsun, kıyama kalksın, ruküya varsın, secdeye kapansın diye yaratılmıştır. 


Bir kere, insanoğlu, diğer varlıklar, yani, hayvanlar, bitkiler alemi gibi boş, anlamsız, düşüncesiz, düşünemeyen bir varlık değildir. Hayvanlar, iç güdüsel olarak yerler, içerler, cinsel iştihalarını tatmin ederler, doğarlar, doğururlar ve sonra da ölürler. 

 

Ya insan? Aklıyla, düşüncesiyle, fikriyle, tefekkürü ile, tezekkürü ile, tedebbürü ile Allah'a ulaşan, Allah'ı bulan, ona kulluk görevinde bulunan, onun emirlerini bihakkın yerine getiren, ahiretin, ölümün, hesabın, mizanın, cennetin ve cehennemin var olduğuna iman eden insandır. Dolayısıyla, bu noktadan sonra, eleştirel bir alıntı ile konuya devam etmek istiyorum:


" Onlar bu kıyameti uzak görüyorlar, biz ise onu yakın görüyoruz.- O gün gök erimiş maden gibi olur- Dağlar ise atılmış yün gibi olur. - Onlar birbirlerine gösterilirler, suçlular o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye olarak vermek ister, eşini ve kardeşini, kendisini barındıran sülalesini. Ve yeryüzünde bulunan herkesi, kendisini kurtarabilsin diye, - Asla! Şüphesiz o alev almıştır, deriyi yakıp kavurur, çağırır arkasını dönüp yüz çevireni. Her malını toplayıp yığanları. - İnsan aç gözlü yaratılmıştır." ( Mearic sûresi, 6-19)


Demek ki, tüm bunlardan anlıyoruz ki, insan, insanın varlığı, yaratılışı bir amaç içindir. Yaratılmış olduğu dünyayı anlamlı kılmak, dizayn etmek, imanının gereği olarak, kulluk görevlerini yerine getirerek, paylaşım, fedakârlık, cömertlik, infak, yardımlaşma, dayanışma içerisinde bulunarak, " ben kazandım, benimdir" aç gözlülüğünden ziyade, " ben kazandım ama, düşkünleri kalkındırmak için kazandım" düşüncesini hakim kılmaktır.


Bu perspektiften bakacak olursak, insanoğlu var olduğu günden buyana, insanlar içerisinde garibanlar, ezilmişler, müstaz'aflar bulunduğu gibi, yine insanların içerisinden çıkmış cebbar, baskıcı, gururlu, kibirli, ne oldum delisi, dünyaya hükmetmeye çalışan Kabil, Firavun, Nemrud, Haman, Karun vari insanlar da yaşamışlardır.


Hayatı anlamlandırmak işi hem kolay, hem de güç bir iştir.. Müslüman, mes'elenin takva tarafına yönelirse, hayatı baştan başa anlamlandırır, ibadet haline dönüştürebilir. Yok eğer, sözde Müslümanlık yaşanıyor ise, Kur'anî emirlere ciddiyetle sarılmıyor ise, böyle bir kişinin hayatı anlamlandırması, havada kalacak, tüm yaşamı sözden öteye bir şey ifade etmeyecektir.


Ne yazık ki, günümüz dünyasında parayı kutsallaştırma, paraya tapınma, maddeye perestiş alabildiğince, önü alınamayacak şekilde zirveye yükselmektedir. İnsanlar, kazanmak, harcamak için, güncel israfın içerisinde yerini almak nedeniyle bütün hile, yalan, dolan, sahte işlemlerin peşinden yürümekte, "kazanacağım", "kazanmam" lazım düşüncesiyle her türlü entrikanın izinde yürümektedir!..


Yukarıdan beri anlatılan, izah edilen gayesizlik, amaçsızlık, Allah'a niçin Kur'an'ın istediği şekilde kul olunamayışının sebepleri, İslamî perspektiften irdelenmeli, araştırılmalı, nerelerde başarılı olunduğu, hangi noktalarda mes'elenin savsaklandığı bilinmelidir.


Çünkü, günün Müslümanları, sahabe-i kiramın yaşayışını örnek almamakta, sadece dünyada maddi yönden başarılı olmak için, İslam dışı yön ve yöntemlere tenezzül edilmektedir.. Böylesi Müslümanlar da zaten, İslam'ı ve Müslümanlığı cumadan cumaya namaz, bayramdan bayrama camii, hayatta madde sahibi olmak için, Kur'an'ın zıddına, aksine yollar tercih edilmekte ve bu yollarda ömürler tüketilmektedir.


Fani dünya, kısa ömür, bu gün yaşayıp, yarın yok olunacağı hesaba katılmadan, dünyada ebedi kalacakmış gibi, tükenmez emeller içerisinde o yana, bu yana koşuşturmaktadır. Hayatı anlamlı, mühim, mübarek kılmak için, çevreyi aramalı, taramalı, dul, yetim, öksüz, kimsesiz, miskin, garip, gureba, gariban, hasta, şehit, gazi vb. düşkünler var mı, yok mu diye seferber olmalıdır.


Öyle olmalıdır ki, yetimle, öksüzle, dulla ağlamalı, acısı olanın acısını kendi bünyesinde hissetmeli, onlarla beraber göz yaşlarını ceyhun etmelidir.. Çünkü, göz yaşları, yarın uhrevi alemde cehennem ateşini söndürecektir!..

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page